Çarşamba, Eylül 13, 2017

Ahenk ve Denge




Gün geceye dönerken, KAŞ (c) TOA, 2017


>>>>Yazmak elbet çok güzel ve keyifli.. biliyorum.. İnanılmaz derece de yazmak beni rahatlatıyor.. Ancak; şunu gördüm tek bir şeyde branşlaşmak/sivrilmek, artık her ne dersen de, insanın fakirleşmesi ve tutsak olması demek.. bu yazmak dahi olsa.. Potansiyelini insanın kısıtlaması demek.. ben özgürlüğüme çok değer veren biriyimdir.. Bugüne kadar, istediğimi istediğim zaman yapabilme özgürlüğüne (tabi başkalarının özgürlükleri ile çakışmaması şartıyla) ve daha da önemlisi istemediğimi yapmama özgürlüğüne sahip olmaya çalıştım.. Bu hemen pat diye sahip olunabilecek bir şey değil.. Zaman içinde istemediklerimi dahi yapıp zamanla bunların sayısını azalttım.. Şartlarımı olgunlaştırdım.. Başkalarına fark atmak adına dar kulvarlara girmedim.. Enginlerde seyir ettim hep.. Bence başarı da bu idi.. Serbest hareket sahibi ve becerisine sahip olabilmek. Bu öylesine bir öngörü gerektiriyor ki.. Ahengi görüp rotanı ona göre çizmen ve gençliğinde belli bir yapıya ulaşmanı gerektiriyor.. Çoğu insan bunu ilerleyen yaşlarında fark ediyor.. Bu böyle gelmiş ve böyle devam ediyor.. Herkes aslında ne istediğini tam bilmese de bazı sonuçları görüp, taklit ediyor.. Özeniyor.. Ama aslında sürecin önemli olduğu ve bir düşünüşün, bir felsefeyi özümsemiş olmanın, gerekliliğini kavrayamıyor.. Çoğu insan ahengi kaçırıyor hayatında.. Bugün en önemli değerimin denge olması belki de bu farkındalığımdan.. Balance, denge, ahenk, melodi, oran, kontrast artık nasıl tanımlanırsa tanımlansın.. Bu farkındalık bile zaman alıyor.. Süreci yaşamayanlara (özellikle google amcanın peygamberliğe soyunduğu bu çağda) anlatmak nafile.. Çünkü anlamak için yaşamak gerek.. hem de dolu dolu...

>>>>Sonuç itibarı ile bağlayacak olursam.. Umarım yazılarınıza da esin kaynağı olacak dolu dolu bir yaşantınız olur..

Cumartesi, Ağustos 12, 2017

Ederin nedir senin?

Derler ki "herkesin bir fiyatı vardır"..  Bunu diyen her kim olursa bir değeri yok nazarımda..

Mahallem, İstanbul (c) TOA, 2017

Değeri olmayan insanlar;korku imparatorluğunun kuklalarıdır.. Her insan Özel ve eşsizdir.. Bunu kabul edemeyen biri kendi varoluşunun anlamını kavrayabilmek için gerekli temel bir oluşu gerçekleştirememiştir.. ïnsanın ne olduğu ve insan oldugu gerçeğini...

Çarşamba, Aralık 07, 2016

Uzun bir aradan sonra

Sevgili blog yazmayalı çok uzun zaman oldu.. Takip ettiğim bloglara da baktım az önce benzer bir durum da diğer blogger'larda var.. Elbette anlatacak, kayda geçecek çok şey oldu.. Ama motivasyonsuzluk, ama zaman ayırmamam gibi nedenlerle yazamadım.. 

Bu süre zarfında evlendim.. Evleneli bir yılı geçti.. Olaylara pozitif bakmayı ilke edinmiş, dünya tatlısı ve bana aşık bir eşim var.. Özellikle bu son yazdığım çok önemli kanımca.. Sevmeyi, sevilmeyi bilen insan kadar, aşkı yaşamaya cesareti olan insan da değerlidir.. Ve her zaman beğenimi kazanmıştır..

Yedi göller, Bolu (c) TOA, 2016

Neler mi yaptım bu arada?.. (Sanırım bu yazım sadece, yazmadığım süre zarfında yaşadıklarımı paylaşmak için olacak.) Tabi ki gezmeye ve fotoğraf çekmeye devam ettim.. Ama bildiğiniz gibi cep telf. teknolojisinin gelişmesi ile birlikte, artık, D-SLR fotoğraf makinamı yanımda taşımaz oldum.. Flicker gibi Fotoğraf paylaşım sitelerinin yerini, instagram gibi daha popülist ve hızlı fotoğraf destekleyici paylaşım platformları doldurdu.. Eh bu trend'e bende uydum.. Adımla açtığım bir hesabım var.. Bununla beraber; Facebook'ta hayatımızın kronolojik olarak arşivlendiği bir platform oluverdi.. Uzun lafın kısası, az da olsa fotoğraf çekiyor ve kendi küçük not defterime yazılar yazıyorum.. Bloğum ise bundan nasibini alamıyor maalesef.. bahaneler kabul olmasa da çokça mevcut..

Hayatımı daha güzel kılmak için yapmayı ihmal etmemem gereken üç S  var demişimdir hep!.... Spor, Sanat ve Sex.. Sanata ilgimi son zamanlarda azalttım.. Eskisi kadar melankolik değilim.. O yoğunluğa erişemiyorum.. Ayrıca kendime ait, yalnız kaldığım o zamanlar, evlendiğimden beri o kadar azaldı ki!.. Bloğumu halbuki bu sanatsal uğraşın bir parçası olarak görmüşümdür.. 

Bu arada diğer S, spora ise aşırı bir yoğunlukla devam ediyorum.. Eskiye göre daha çok koşuyor, bisiklete biniyor ve yüzüyorum.. Geçen sene triatlona hazırlandım ve kuşadası'nda olimpik triatlonu tamamladım.. Spor beni bu aralar; daha motive, daha canlı ve daha mutlu kılıyor.. (Her ne kadar eşim spora gittikçe artan bu ilgime hoş bakmasa da) Spor yaparken, kendimi aşmak ve geliştiğimi hissetmek beni mutlu ediyor.. 

Arada geçen günler adına bir özet geçmek iyi olur diye düşündüm.. Bugünlük bu kadar, sevgili günlük.. 


Cuma, Ağustos 12, 2016

Nereden baksam?

>>>>Dolunaylı bir gece.. Gecenin yarısı.. cam kırıkları.. ışıldar, bariyerlerin dibi.. Bir Yasemin.. kokar buram buram.. kokar burnuma hoş bir esinti ile.. düşünmüştü bir üstad.. "hayat çok güzel be! dostum.." tüm terslikler üstüne üstüne gelse de.. hayır bu dolunaylı gecenin çoşkusu ile demiyorum tüm bunları.. bazen; yaşadıkça keyif alır, paylaştıkça çoğalır hazlar..
>>>>Bu ara yeniden işsizim.. aylaklık yapmakta bana göre değil ya!.. çalıştığım işlerimi ise sevemedim gitti.. 
Beylerbeyi Sarayı-1, İstanbul 2014, (C) TOA

Beylerbeyi Sarayı-2, İstanbul 2014, (C) TOA

Beylerbeyi Sarayı-3, İstanbul 2014, (C) TOA

Pazar, Ocak 11, 2015

Hep mi EKSİK !..

Parmaklarımın ucu ile uzanıyorum.. Harfler koşulsuz sıralı.. Sözcük uzak.. birleşik sonlu tümce.. Hep mi kifayetsiz !.. 

 Kulağımın dibinde hala sesi.. sessiz bir çığlık.. ne bir armoni ne de melodi.. dinle diyor bir kadın.. Hep mi nedensiz !.. 

Gözümün ucuyla süzdüm seni.. Gün yüzü, teninden yansımış.. kamaştıran.. belirsiz.. Buğulu gözler.. Dudakların aralanınca, Soğuk bir soluk.. Sönük o Nefes.. Tütsülü bu soğuk havalarda.. Hep mi Soluk !.. 

Diliminde ucunda hala tadı.. damla damla tuzu.. onu özler, severim; bilirsin.. dudaklarım buruşsa da.. dudaklarımda tadın.. Hep mi ekşi !.. 


Zaman ve güç  (c) TOA 2014, Beylerbeyi, İstanbul


Acı-tatlı, soğuk-sıcak 
Ve hep benzerleri.. 
 Zıtlıklar arasında gidip gelen 
 Yine BEN.. 
 Suskundur 
Ah evet! 
 Suskundur hep o çığlık.. 

Hep mi çekiştirdim..
Hiç mi uzamadı..
Hep mi Denge! 
Hiç mi bitmez bu arayış !.. 

Hiç mi yok! Hiç YOKtan ....

Hep mi Eksik!.. 

Eksik; 
Hep mi bir "ŞEY" dir…


Cuma, Ekim 03, 2014

Kağıttan Kapsül

>>>>Bugün eşyalarımı toparlıyordum. Yeni bir iş e başladım. İş e başladıktan iki gün sonra gelen, beklemediğim bu tatil haberi, elbette sevindirdi beni.. Bu boşlukta, bazı eşyalarımı toparlarken bir üzerine karalanmış bir kağıt parçası buldum.. biliyorum; uzun zamandır boşta, işsiz olan ben, hiç bir şey yazamazken, "geçmişten gelen kağıt parçasında ki bu yazıyı neden paylaşıyorsun" diye düşüneceksiniz.. Bu kağıttan kapsül; geçmişime bir yolculuk yapmama neden oldu.. Düşlemek ve YOL' da olmak.. OLMAK.. sizi bilmem ama, beni mutlu ediyor..

Ulubey, Uşak (c) TOA, 2014
 ----------------------------------------------------------
"  Boşanmış bir kadın, ergen çocuğu ve psikolog bir kadın.. Oturuyorduk.. kafenin birinde.. aslında çocukları çok severim.. Üsterlik sadece öyle uzaktan da değil.. yetişkin bir adam ve bir çocuk.. boşanmış, depresif bir kadın ve bir psikolog.. ayrı ayrı daldık konulara.. iki grupta bir yandan süzüyor, bir yandan çaktırmadan dinliyor birbirlerinin konularını.. kafalarımız hep çemberlerimizim dışında..

Erkek çocuğu, beni; babasının yerine, annesinin getireceği alternatif biri olarak görüyor.. öyle gibi hissediyorum..  Sorgulayan, gergin bakışları sürekli üzerimde.. annesi samimi arkadaşım.. her ne kadar bu samimi ortamlarına çocuğunu getirmek istemediğini bilsem de.. nedense.. çocuğu ile sıklıkla denk geliyoruz.. bazen acaba bilerek mi getiriyor demeden edemiyorum..

İşte! çocuk agresif bir oyunu bahane ederek bana saldırıyor.. Anne yi hiç bu kadar kızgın görmedim.. oğluna nefret ile bakıyor.. bağırıyor.. utandım.. biliyorum aslında ne kadar çok sevdiğini, oğlunu.. Belki ; ayak bağı olarak görmesi.. Belki; özgürlüğüne bir engel olarak görmesi.. sevgisinin önüne mi geçiyor.. yoksa ne!?.. çocuğunun sevmediği her özelliği; ayrıldığı kocasına ait... çocuğun; annesini, kollayıcı ve babasına döndürmeye yönelik kavgasını, anlayışla karşılıyorum.. bu çocuğu sevmiyor da değilim hani.. Çati! (ergen çocuğun takma adı) inan! bana saldırmani, yumruk atmaya çalışmana, kızmıyorum.. -aslında kimseye de kızamıyorum ya!..- çocuğun dikkatini dağıtmak ve saldırılardan kurtulmak için oyun değiştirmeye çalışıyorum.. amacım çocuğun ya da annesinin gönlünü kazanmak değil! elbette.. o kadınla bir ilişki düşündüysem bile, artık uzak durmaya karar verdim.. 

En sonunda annesini bir nebze psikolog ile serbest bırakabilecek bir oyunda karar kıldık.. Çocuğa üniversite de duyduğum, aslında çok ta iyi bilmediğim, RPG karakterlerinden bahsediyorum.. Oyun da ki karakterleri güçlü ve zayıf olarak niteliyor.. ayırt ediyor.. seçiyor, beğenmiyor.. Güç ile her şeyi çözebileceğini düşünüyor, Çati.. oyunlarında bile birilerinden, bir şeylerden intikam almaya çalışıyor.. bir boşanmanın yıkımlarını, çocuklardaki sonuçlarını bu kaçıncı görüşüm.... 

Hala bekarım.. sanırım bu gördüklerim, evlilik hakkında ki görüşlerimi kemikleştirdi.. Evlilik mi asla demiyorum elbette.. hala ürküyorum..

05/08/2011 "
---------------------------------------------
Ulubey, uçan kaz tarla da  tarları , Uşak (c) TOA, 2014

>>>>Hey gidi günler.. bu gün artık beni daha cesur kılanlar var.. farklı düşünebiliyorum..

Cuma, Eylül 26, 2014

Karaköy VAPURU

>>>> Takındım çantamı, sırtıma.. gittikçe küçülüyor ihtiyaçlar.. sığdırılmış.. sıkıştırılmış, sadeleşme derdindeki çantama..

Karaköy vapuru -1, İstanbul-2014 (C)TOA


>>>> Karaköy vapuru kalkıyor sonunda, titreyerek.. Dışarısındayız.. Bağrımıza süzülüyor, sert ve serin rüzgarımız.. evet dışarıdayız o fırtınalı günde.. bilmeyi istemiyorsanız, yoksa cesaretiniz; doluşun içerilere.. tutsaklığınıza.. kapatıldığınız, kapattığınız o meskun mahele.... Az önce gülüşen gençler.. ti ye alamadılar bu sefer.. kaçıştılar..

Karaköy vapuru -2, İstanbul-2014 (C)TOA


>>>>Hazırım.. Hazırlıklıyım.. üşümüyorum.. Aklımda sevdiceğimin elcağızı.. sarılışı.. koynuma sokuluşu.. Beni; güvenilecek liman diye nitelendirişi.. Vapurumuz, içinde bulunduğumuz duruma inat , yavaş yavaş  süzülüyor seyirlik bir edayla.. kız kulesine nazır.. şiddetli rüzgardan olsa gerek.. bir o kadar yakınız kıyıya.. gri renkler ve tonları caydırmamış sevdalıları.. sevda yüklü gemiler açığa almış yüklerini.. Bir Seyr-ü Sefa seferidir İstanbul'da yaşamak.. bilinmez duyguları cesurca kovalayarak..

Karaköy vapuru -3, İstanbul-2014 (C)TOA

>>>>Ah! bu sevdalı insanlar.. bilinmez bir örgütün suskun yoldaşları gibidir.. birbirinden habersiz Yolcular.. aynı durağa gönüllü, rastgele bir güruhtur istemsiz..... göğün üstü.. ideallerin tepesinde.. Meyilli bu gezginler.. kanatlı hayalperestler yaşar.. kanatlanır vapurun her seferinde her bir yürek.. suskun, yapayalnızdır kimseler kalmayınca, karaköy vapuru.. sever o da belki; kalabalıkların içindeki ıssız bu yalnızlığı solumayı.. izlemeyi.. bakışır gözler.. uçuşur cümleler dimağının dehlizlerinde.. fısıltılı çığlıkların ovasında.. bir yankı can bulur dik bir yamacın zirvesinde.. duyulur belki usulca sorulan gereksizce sorulan sorunun cevabı.. -duyulmasa da olur ya!-.. cevaplar yoktur artık.. tıpkı hissedilemeyenlerin, hissedemeyenlerin eriyip gittiği gibi.. bu şehrin karmaşasında çözünür korkular, zamanla.. Yolcu Duyumsanmasa da vardır artık.. Bilmez ki çoğu yolcu; ASIL, korkulardır bizi, yırtık pırtık elbiselerimizle, sırtımızdan, mısır tarlalarımızın ortasına diken.. Kaçırtır korkak insanlar, her bir hayalperesti.. çünkü bir hayalperest bilir ki; yoktur düşlerin tengrisine yol olmaktan öte.. yoktur başka bir erk.. içinden geldiğince özgürce yaşamak olan sevdalılar; tek ve benzerdir.. Ne amaç ne de hedeftir Hayatı Hayat yapan.. Hayat en ince ayrıntısı ile duyumsayarak ve hayatın kendisi ile bütünleşerek hissedebileceğin bir OLUŞ a yol almaktır, korkusuzca...     

karaköy vapuru süzülüyor 
paragraflarımın arasında, 
 sus pus olmuş canım boğazım..
yutkunurdu suskunluğuma
yudum yudum içime  çektim seni.. 
Boğazın azgın suları çarparken
sevdayla yüklü yüreğime

Pazartesi, Ağustos 25, 2014

Bir Istif(r)a' nın anatomisi

Kaç gündür yazacağım.. 
 sanki çokta yoğun muşum gibi bekletip durdum.. aslında duygularım yoğunken bir şeyler karaladım.. İşimden artık istif(r)a ettim.. Öyle gerekti.. bunları hatırlayıp yazarken bile midem bulanıyor.. 

Uykusuz ve garip ilk gecemden sonra (ilkler unutulmaz) bugün alın mektuplarınızı verin mektuplarımı seyrinde geçecek, pek duygusal!, aslında istemediğim, ama mecbur kaldiğim son görüşme için iş yerine gideceğim.. Pek erkenci ve aceleci davranmak istemiyorum.. Şekerliyorum ki tadım birazda yerine gelsin.. Sahteliği aşikar, "güçlü" ve "yıkılmadım ben bakın" edasında davranamam ben elbette bugün.. eh! verebilseydim zaten o ikircikli yaklaşımı; çalışmaya devam da ederdim herhalde.. Ama yine de; Uykusuzluğum ve geceden kalmişliğim kalan sağlarca bilinmesin istiyorum..

 Ne de olsa "kurtuldun oh" vs tarzi sözde tesellileri ile seni avuturlarken özünde 
"vay be bu zamanda ek bi sure daha kazandik" diye
 içten içe sevinecekler..
 kendi varoluşlarını da senin yıkılmışlığına dayandıracak duruşu da sergilemelerini istemem elbette.. Gidişimle; yarattiğim boşlugun doldurulmasi, yok efendim, ya hu Neden istifa etti, niçin vs leri tartışırken, 
yöneten erkan, 
 kalan sağlar 
vakit kazandılar..
 hanımlar, beyler, sizin ki de başka bahar a artık.. 

 Ayrılık seremonisi ise hiç bir zaman içten gelmemiştir, bana.. Hatta tiyatral bi gösteridir çoğu zaman.. iş boyunca hiç konuşmayan, seninle muhatap olmayan o adam; bir bakarsın yanı başında acına ortak olmuş.. 
 konuşur.. sorar durur.. k
endi mantığına evriltmek ister gibi seni.. 
"ee dostum n' olacak şimdi", 
"ee borçlarını nasıl ödeyeceksin", 
"eh tabi çoluk çocuk yok senin", 
" ee kira aidat.... vs de mı yok",
 "neyse hayırlısı şans bu işler"..

 öyle ki sana destek olacak diye yanaşmış bu adam, bir bakmışsın pesimist bir hava estirmiş (eh ben pek takmam bu tiplere ya!)... ne de olsa bu kalanlar, kendi kalışlarını, iş yaşantısında ki özverili (ki! bence bunun tam açılımı "ödün vermek"tir) tavırlarını mantıksal bir inan ile sabitlemişlerdir.. kafalarında her şey mükemmel değilse de normaldir. .. onlar için memnun olmasalar da; optimum ortam bu iş'çe sağlanmaktadır.. bu görüşlerini yıpratacak her tür anti-tez, anti davranış yok edilmelidir.. sanki inancına küfretmişsin gibi savunmaya her an hazırdırlar.. O yüzden senin yaptığın o büyük yanlışta, bir ebeveyn edası ile, teselli etme konusunda çoğu dünden hazırdır.. ama yine de bazıları çok ta kralcı gözükmek istemezler.. ne de olsa sen ayrıldıysan belli ki bir ters durum vardır.. sözüm ona bu teselli rolüyle, gerçek bir yardımsever kimliğe bürünüp yanına yanaşırlar.. Seni manipüle ederken bir yandan kendileri de içten içe sevinir.. 
hayır..
 bakın!.. 
  düşene son tekme demiyorum.. !..
   bu bilinç altı ile yapılan bir saldırıdır aslında diyorum.... 


 benim için istif(r)a bir rahatlamadır.. içindekini döküp arınmak kurtulmaktır.. özgürlüğüme, öz güvenime dair ise bir öykünmedir.. her işi terkedişim de -iyi veya kötü- kalbim bir kuş gibi heyecanla çarpar.. mutlu olurum kurtulduğuma.. Otoriteyi sallamamış ve her şeye rağmen bildiğim gibi, istediğim gibi davranmışımdır.. 
Özgürlük bu değildir de nedir..?!.. 

Hem Çıkarların çatıştığı bir mekanda samimiyet aramak mi? 
Ben bile o kadar hayalperest değilim.. 

 Ey çalışan, aidiyet duygusu kabarık arkadaşım..

Kolay gelsin size :)

Pazar, Haziran 01, 2014

SOMA üzerine...

Geçenlerde; G.KORE de başbakan istifa ediyor ardından Cumhurbaşkanı ağlayarak yaptığı açıklama haberinde:

" Buna göre, devlet yetkililerine emekli olduktan sonra kendi uzmanlıklarında ki özel şirketlerde çalışmalarına yönelik sınırlamalar getiriliyor.
“Bürokratik mafya” (mafyokrasi) olarak anılan ülkede ki uygulamaya göre bürokratlar ve denetçiler arasında yakın ilişkiler bulunuyor.
Park, gemi kazasının hükümet ve siviller arasındaki ölçüsüz danışıklı dövüşün nasıl vahim sonuçları olabileceğini gösterdiğini söyledi. "

G Kore Cumhurbaşkanı PARK GEUN-HYE


Kısacası; Ahbap Çavuş... Aklın yolu bir ama.. Ah! bu sıcak kanlı yapımız.. ilişkilerimiz....

Güzel insan Park Geun-hye aklıma getirdi.. ben de bazı konularda, kendi eleştirilerimi paylaşmak istiyorum.. Çünkü konu kısmen beni de ilgilendiriyor..

Yıllarca sadece, çıkarılan yasa sonucunda; bakanlık tan emekli müfettişler, A sınıfı iş güveliği uzmanı olabildi.. Çok Yüksek ücretlerle çalıştırıldılar.. Herkes bürokratları; yasaları düzenlerken, kendi çıkarlarına yontmakla suçladı.. Peki! kimler iş müfettişi olabiliyor..?.. yetkinliklerini kim ölçüyor..? Kimler ölçtü..?.. Bu emekli müfettişler geçmiş iş yaşantılarında hangi büyük kararlara imza atmış ya da atmamış..!?!?.. Atmadılarsa sonları ne olmuş..!.. Şikayetler üzerine bazı şeyler değişti.. Sınavlar açıldı vs.. hala da İGU (iş güvenliği Uzmanı) 'ları patronlarından ücret alıyor..  İhtiyaç fazlası İGU (günah keçisi) yetiştirilmeye çalışılıyor.. patronunu sıkıysa ihbar et..!.. Halbuki denetçi bağımsız olmalı.. olabilmeli..!..

Bürokratların bilimsel ölçekli karar verme özgürlüğü ve liyakate dayalı kariyeri ile ilgili gerekli çalışmalarsa, hala yapılmıyor.. Hükumet'in ve bürokratların sınırları hala belirsiz.. Tepeden; şunu yap, Onu al, bunu gönder.. Hünkarım; Orta çağa dönmüşüz, haberin yok..!..

Yasalar, tüzükler ve yönetmelikler de karmakarışık.. bazı yönetmelikler ile tüzükler örtüşmüyor.. Kuralların, sık sık duruma göre değiştirilmesinden, uygulayıcılar maymun a dönmüş durumda.. Hükumet in bürokratlara hükmedeyim derken, bürokratları oyuncak etmesi de ne kadar doğru..?.. orası tartışılır.. Ancak sonuçları görüyoruz; Bürokratların devlet içinde ki yeri ve önemi tartışalamaz derecede önemli..!.. yine de bakıyorsunuz;  KPSS (kamu personeli seçme sınavı) önce anlamsızlaştırıldı, sonrasında ise kaldırıldı..  Nerede iyi niyet..!..

Peki Akademisyenlerimiz; Elitize olmuş bir kısım, amaçsız güruh.. popüler bir söylev; NETWORK.. Ne kadarı toplumcu.. belki tersine, çoğu toplumdan kopuk.. hal bu  ki akademisyenlerimiz; Bu ülke çıkarlarına  geri dönüşü ilke edinmiş, ilkeli insanlardan oluşmalı.. Okumuşsunuzdur; İTÜ maden fakültesi, öğrencileri tarafından işgal edildi.. Nedeni sonradan anlaşıldı.. Soma Madenciliğin patronlarının akademik danışma kurulunda imiş..  Elem ile izliyorum.. bu patronlara kısmi akademisyen.. yarın öbür mahkemeler bu fakültenin akademisyenlerinden bilirkişiler ile inceleme yapmak isteyecek..  Türkiye'nin teknik alanda ki bu ekolünün temsilcileri sizce ne kadar güvenilir olacak.. bilimselliğini yitirmiş, patronların çıkarlarına hizmet eden üniversiteler miydi hedefimiz.. 

Soma cinayeti sonrası göstermelik denetimler ve çözümler bence gelecek için anlamsız.. !.. Sorunun köküne inilmeli..!.. Toplumsal bilincimizi, her  birimiz kendimizden başlayarak yeniden güncellemeli.. 

SOMA ve diriler

Bazı insanlar, soma da ölenler üzerinden siyaset yapılmasın diyor.. Yani! Sadece ölenlerin yasını tutup, şehitlik mertebesine erişmiş, bu insanları konuşmamalı, geride kalan acılı akrabalarını düşünmeliyiz.. Öyleymiş.. Peki!.. ölü yakınlarının borçlarını ödeyenler vs alenen kendi reklamlarını yapmıyor mu ?.. Mağdur diriler üzerinden pazarlama ne kadar ahlaklı..?.. (yardım vb. zaten devletin görevi)

Bazı sığ insanlar işin çözümünü hemen ellerini cebine atmakta bulur.. (-Söyle ne kadar? -Bunun kökü ne kadar?.-Her şeyin bir bedeli vardır ya!-)  Hal bu ki Sorunun ana kaynağı; para hırsının, önlenemez yükselişi ve paranın her değerin üstündeki önemi.. Kapital.. Tabi bir de sımsıcak, Ahbap çavuş ilişkilerimiz var ...



Ölenlerin yakınları için, istenmese de, kamu davası açılacak... Tazminat talebinde bulunulacak.. Bakan 300 ölü de fitleşti.. konuyu kendince "kapattı".. haydi bi tüccar gibi düşünelim.. (Çok zor..herkes düşünemez/beceremez ya, neyse!..)

İş kazalarında yaklaşık olarak 500-600 bin tl/ölü tazminat öngörülüyor.. 300 ölü de 180 000 000 tl tazminat bedeli çıkıyor.. (Yüksek bir rakkam gibi değil mi? Ayakkabı kutusuna bile zor sığar!)
Soma AŞ nin 6-7 madeni varmış..!.. Yılda, sadece bir madende, 1 200 000 ton/yıl kömür üretiyorlarmış... Kömür 540 tl/ton piyasa, hadi 500 tl/ton satış dedik.. Uzatmayayım; kaba bir hesapla, sadece bir madenin 3,5 aylık cirosu, bu bedeli ödüyor.. Sizce de karlı değil mi ?!!!? :(

Pazartesi, Nisan 14, 2014

Seçim ve Sonrası

>>>>Güneşli bir pazar günüydü.. Ümit vaat eden sıcacık bir gün.. Oyumu kullanacağım ilkokul a doğru yürüyorum.. insanlar düşenceli  ve dalgın.. Çok azı gülümsüyor.. ümitsiz.. sandığıma ulaştım.. düzgün bi şekilde oyumu kullandım.. Sonrasında, dışarıda oturup sayım zamanını bekledim.. 
>>>>Evet uzun zamandır bu yazıyı yazmak istiyorum.. Ama nedense duygularım ve düşüncelerim karmaşıkken yazamadım.. Gerginken yazmak istemedim.. Bekledikçe de gördüm ki sandık ta bulunup bunu  aktarmak bir trend olmuş.. bir sürü blog' ta yazıldı, çizildi.. yazılanları okudukça tekrar gerildim.. Önemli olduğunu düşündüğüm bu olaylar ile ilgili burada mutlaka bir dip not düşmeliyim.. artık yazmalıyım.. Gündemin değiştiği şu günlerde yazmak en güzeli.. içimden geldiğince.. 
>>>>Çoğunuz seçim bitimi neler oluyor, biliyorsunuzdur.. Yine de kısaca seçim sonrasını özetlemek gerekirse: Sandıklar açılır, zarflar sayılır, pusulalar istiflenir.. YSK görevlileri ve müşahitler gözetiminde sayılır.. Tutanaklara işlenir.. imzalanır.. zarflar, oylar (geçerli/geçersiz), hepsi çuvalın içine konur.. Mühürlenir.. Polis ve müşahit gözetiminde YSK ilçe temsilciliğine teslim edilir.. çok karmaşık olmayan ve bence de oldukça güvenilir bir süreç..!..

Sandık tutanağı, TOA, 2014

>>>>AMACIM NEYDİ ?.. Sandığımın başında durup sayımı gözlemek ve sonrasında sonucu YSK sitesinde ki sistemle doğrulamak istedim.. Tutanakların alınıp, çuvalın mühürlenmesi benim için yeterli idi.. Daha önceki seçimlerde de sandık başındaydım.. Ve sandık numarama göre sorgulama yapamamıştım..!.. Bir önce ki seçimde doğrulama yapabilmem için bir parti üyesi olmam gerekiyordu.. Bu da yetmiyordu.. Parti adına bir dilekçe ile baş vurmalıydım.. Peki benim birey olarak bu sandığı sorgulama şansım neden olamıyordu..?.. görüşüme göre bu durum net değildi.. şeffaf bir yaklaşım, hiç değildi.. şimdi bir gelişim varsa bunu uygulamak, denemek 'te vatandaş olarak bana düşüyordu, elbet.. Önce ki seçimde verdiğim bir kararı uyguladım kısacası.. Bu seçimde YSK sandık sandık sonuçları görebilmemiz için, web sitesine bir link koymuş.. bakalım..
>>>>NE GÖRDÜM ?.. Son derece olumlu, gergin geçmeyen bir sayım ve seçim oldu... Okulda tutanağı asılan ilk sandık, benim sandığımdı.. Tutanak asıldığında saat 21:00 e yaklaşıyordu.. Oy ve ötesinden gençler gördüm.. heyecanlıydılar.. Tutanağımı benim gibi bir çok kişi fotoğrafladı.. sandığımın bulunduğu mahallenin, bariz bir farkla kazanacak kadar, CHP li olduğunu bir kez daha gördüm.. (225CHP ;  35AKP)... Verileri sandık sandık dolaşarak, CHP nin sitesine giren güler yüzlü, girgin kadının, okul sorumlusu olarak, nasılda özverili çalıştığına şahit oldum.. Bulunduğum sandıkta CHP de AKP de organizasyon açısından gayet başarılı idiler.. Ancak bu bölgede AKP nin oldukça düşük oy aldığını düşünürsek, AKP nin organizasyonunu daha olumlu gördüğümü söyleyebilirim.. Akşam yemeği geldiğinde ise AKP müşahitlerine daha iyi baktı.. CHP müşahitler akşam yemeği yemeden sayımı bitirdiler.. İzleyen gençlerin varlığı, sandık görevlilerini gerse de işlerine daha çok odaklandılar.. Yaptıkları işlerin kontrol edilmesi, her zaman için kaliteyi arttıran bir unsur bence.. Ben sandığımda kusur olmadığından o derece eminim ki..!.. 
>>>>Sayım bitip'te tahtaya rakkamlar yazıldıktan sonra muhtar seçimine girildi.. Ben de bu arada oradan, geçici bir süreliğine ayrıldım.. Geldiğimde kapıda kimse yoktu.. Sınıftan beni görmeyecekleri bir noktaya ulaştığımda, özellikle az sayıda oy almış ve müşahit i bulunmayan partilerin, "oylarını yazmasak mı?" gibisinden bir konu konuşuluyordu.. Beni görünce sustular.. Siyasete uzak kalışımın nedenlerinden biri de; siyasetin bir çıkar paylaşım aracı olarak bariz bir şekilde kullanılışıdır.. Pragmatik oluşudur.. Ancak görünen o ki, benim gibi düşünenlerin bu uzaklaşmaları, bu apolitize oluşlar, Meydanı birilerine boş bıraktı.. Görüşüm odur ki; biri atıyor biri tutuyor.. körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor.. benim sandığımın net oluşuna inansam da.. Ben, son iki seçimde bazı eğilimlerin net olarak aktarılmadığını düşünüyorum.. Sandıkta ki varlığımız, sandığa eğilimin net bir şekilde aktarılabilmesi için önemli.. tüm arkadaşlarıma sandığı ve siyasi partileri boş bırakmayın önerisinde bulunuyorum, artık..
>>>>Umarım ülkemde ki tüm insanlar, siyasi arenada bulunup, gerektiği ölçüde taşın altına elini koyar..

Çarşamba, Mart 26, 2014

Tatlı Ayrılık

>>>>Günlerden Dün.. Bir Kadın, Bir dost.. Hayata aşık, bir hayalperest; tıpkı benim gibi...... Gözlerinde sönmeyen yemyeşil ışıltısı.. güleç, şen şakrak, sımsıcak.. Varlığı ile bile enerji kaynağı.. neşeliydik.. neden bilemiyorum.. öyle çok ta üzülemiyorum, Gidişine.. Maskeli bu plastik şehrin; o aydın, sempatik yüzü.. Işıltını da aldın.... Sönük mavilere büründürdün beni giderken.. mutlu olmak için göçtün, biliyorum, bu güzelim kentten.. döneceğim  desen de.. bir eksik, bir çok şey eksik.....  
>>>>Güzel, Değerli dostum, senin için Londra da her şey çok güzel olacak biliyorum.. Kadıköy Hayalperestte otururken, çalan, dinlediğimiz her şarkı, gülümseyen yüzün ve ışıltılı gözlerin.. tatlı bir duraksama ve tebessüm yaratacak dudaklarımda.. biliyorum.. o an; 'orada nasılda keyifli sindir' diye düşlüyor olacağım.. Merak etme mesajım ulaşacak sana bir şekilde.. söz verdiğim gibi dolaşacağım köşe bucak.. sahte bu şehri keşfedeceğim senin için.. saklayacağım her bir anı.. sohbetimize meze olarak katmak için....  Bu kentten bir hayalperest daha eksildi, biliyorum... eksikliğini -zor da olsa- kimselere hissettirmeyeceğiz.. Tekrar görüşeceğiz, biliyorum.... Sıcak bir samimiyetle ve canı gönülden.. Sevgi ile kal dostum..

Perşembe, Mart 20, 2014

Seçim mevsimi

>>>>Seçim mevsimi gelince sokaklar da bir hareketlilik başlar.. önemser  insan kendini ne de olsa güç ayağına gelmiştir.. Artvin li bir amca (artvinli dediğime bakmayın lafın gelişi) elini kavuşturur kaba etinin hemen altında.. arkasında.. minik ama dev anlamlı ulu tesbihini çeker.. ciddi bir yüz  ifadesi takınır.. kalın kaşları pek bir çatıktır.. " işte şimdi ayağıma geldiniz der" gibidir.. Broşürcü teyzeleri karşılar tok bir sesle.. "aleykümselam"...  pek te açık vermez, sanır.. henüz işi bitmemiştir ya.. konuşulan dinlenir; kısa kısa.. etraflıca  gördüğünü düşünmesem de "bakalım" der..  kaldırımda değilde yolu tercih eder, yürümek için.. ne de olsa güç onun yanıdna iken doya doya cılkını çıkarmalıdır.. görev aşkı ile yanıp tutuşan partili partizan peşi sıra takılır.. faydalı bir iş yaptığını sandığından.. başlar yeniden konuşmalar.. kadınla muhattap olmaz amca.. ne de olsa kadındır.. "tamam tamam" ile geçiştirilir, yenge zat.. Ardı sıra gelen adama ise yapıştırır lafını.. daha yakın bulduğunu düşünmesemde.. daha sert konuşabilmektedir artık ne de olsa.. mücadele başlamıştır.. yaşam da kalma değildir bu.. yaşamda daha daha iyi konumlarda kalma arasında ki bir mücadeledir bu.. ne de olsa komşu bina aynı katta iken.. nasıl olmuş ve nasıl olmuşsa almıştır.. doğru ve yanlışın ne önemi vardır ki.. ne de olsa kimse düzeltetmez dir ortak nokta.. o zaman için insanlar kuralları çıkarları için neden kullanmasındır ortak payda.. bu ülke de kurallar; birilerinin kitabı bilip'te birilerinin kitabına uydurması için değil de nedir? başlar pazarlık.. ne oldu bizim -bilmem ne- ile başlayan cümle... hayret dolu partilice  "olur mu abi gel sen ben -şurada buradayım- hallederiz" ile biter.. Umut.. Ufak ve pis bir sırıtış.. Seçim zamanları pek bir neşelidir bu ülkenin insanları.. yolunu bilen yol a devam eder.. yollular, yolu bilenlerle aynı denklemde çıkarlarını denkleştirirler.. Gerçekten kazan kazan var mıdır? bu işte bi,r kaybeden olsa gerektir ama bunu düşünen kimdir..?? .. 
>>>>Seçim mevsimi pek bir hoştur..şarkılar türküler çalar yollarda patlak anfilerden.. mikrofandan bağırır bir teyze; cırtlak cırtlak.. melodik ve hiç olmadığı kadar hareketlidir şarkılar.. bir sokak düğünü çalgıcılarının tekerlerin üstüne bindirilmiş dolaştırıldığını sanırsınız.. anlarsınız yakındır gerdek gecesi.. her ne kadar farkında yurttaşların mutsuz yüzleri bayrakların altında bu aşk a gölge düşürse de.. Rengarenktir sokaklar.. allayıp pullanmıştır becerikli başgan Damat.. boy boy büyük fotoğrafları vardır müstakbel başganlarımızın.. hiç olmadığınızı kadar yakınsınızdır, başganınıza..

Süleymaniye kütüphanesi, 2014, (C) TOA

>>>>Seçim zamanı aynı zamanda bir fırsattır.. esnaf seslenir, komşusuna... "dün ziyaretime geldiler, belediye den -şimdi yaptırdın yaptırdın-diyorlar".. 
>>>>seçim zamanı kondu haneleri sakinleri için şehir bir parlayan yıldızdır.. köşeleri dönenmeden geçen  yılların intikam zamanıdır.. baraka yıkılır, mülk-cükler sahibi olur konducu... 
>>>>Seçim mevsimi; Kaldırımları işgal eden börekçi giller için de seçim coşkusunun buram buram yaşandığı anlardır.. Meşhur gece öncesi Esnaf tatmin edilir... esnaf ca istenilen ilgi alaka değildir sadece .. esnaf başganın gücünü erk i ona vermeden hissetmek ister.. elbette seçim mevsimi partili sokağın nabzını kimden öğrenecek.. onca zaman ininden çıkmadan beklediği seçim mevsimini nasıl koklayacak.. sokağın nabzı esnaflarının dudaklarının arasında sanılır aslında.. kim kime nerede ne vermiş..belki de doğrudur.. 
>>>>Seçim mevsimi gelince cüzdanlar çiçek açar.. tomurcuk tomurcuk harcamaların ardı arkası kesilmez.. bindirilmiş partililer kuşanır bayraklarını.. panayır havasında rengarenk salınır konvoylar.. histerik bir çığlık atarak salınır parti bayrağı, salınılan lüks arabanın sun roof undan.. bir nevi tatbikattır bu da.. hiç olmadığı kadar açıktır, musluklar.. gürül gürül akar.. ihtiyacımız olmasa da kana kana içmek için zem zemi.. didişiriz çeşme başı kuyruklarında.. eşantiyonlar, yerleştirmeler, halletmeler... tabi ki bu öncesinde bu küçük bir hatratıdır sadece.. Anadolu da bazı yerlerde ise atamız babamız; cebimize harçlık bile koyar.. ;Utanmayız 50 li yaşlarımızdan.. ne de olsa evde çoluk çocuk, ekmek bekler.. 
>>>>Seçim mevsimi kurtlar sofrasının, halil ibrahim sofrasına evrilmesidir... doyulur doyurulur.. ta ki tekrar kafamızı o mok çukuruna tekrar gömene kadar..  

Çarşamba, Mart 05, 2014

Teçhizat-çı

>>>>;Uzun zamandır bisiklete biniyorum. Bisiklet çok faydalı bir araç. Öyle bir araç çok şeye aracı oluyor. geliştiriyor insanı. Sadece sportif yönden ve sağlık açısından bakmayın.. Bisiklet aynı zamanda bir ulaşım aracı. etkileşimli bir araç.. Yolculuğunuzda aktif ve hisseden tarafsınız.. Doğa ile bağınızı kopartmıyor. .hızlandırılmış bir seyir ile farkındalığınızı ve doğa ile etkileşiminizi yüksek seviyede tutan bir araç.. Bisiklet; bir araç.. 

Gölcük-1, 2014, (c)TOA

>>>>Yıllardır dil öğrenmeye çalışıyorum. En yaygın dil elbette ingilizce. Dil dediğin de nedir ki? Benim için dil bir araç'tır. İletişim aracı.. İletişim için kelimelerin anlam ve etkisinin diğer iletişim araçlarına oranla %10 oranında etkin olduğunu düşünürsek iletişimimiz için dilimizi iyi kullanmanın bir anlamı olmadığını ortaya koyabiliriz.. Beden dili' nin sözcüklere oranla daha  çok şey anlattığına dair bir çok iletişim yazısına şahidim.. Peki dil ve öğrendiğimiz onca kelime?!?!.. Dil; bir araç..

Gölcük-2, 2014, (c)TOA

>
>>>>En iyi fotoğraf için en son model makine, en iyi dansı yapabilimek için en özel ayakkabı ve elbise ye, spor branşımızda en iyi performansı sergileyebilmek için en kalite ekipmana sahip olmalıyız.. "En" lerin doğasında kendimizi ezik adletmemek için büyük hedefler ile oyalanıyoruz.. "boğulacaksan büyük denizde boğulmak".. bazen beceriyoruz da..... Kuyruğumuzu kovaladığımız bu oyunda ne kadar hızlı döndüğümüzün hiç bir anlamı yok.. Zamana karşı yarıştığımız, başarıların doyumunu ise asla yaşayamadığımız, fasit bir çemberin içinde miyiz?!?.. yaşayamadan gömülüyor muyuz yavaş yavaş?.. "Hayalperest; yapıyorsan en iyisi olacaksın.. seni konuşmalı cümle alem.. " peki ya! hissedemediklerim... kaçırdıklarım..


karanlığın içinden tek başına, Gölcük, 2014, (c)TOA

>>>>Evet, Araç lar dünyasında yaşıyoruz.. Artık hızlı ve mükemmel olmak zorundayız ya!?!.. Araçlarla donanmalı ve onları iyi kullanmayı becermeliyiz.. Üstün ve farklıyız ya!.. Her bir insanın kendine has özellikleri var elbet.. her insan özeldir.. peki bu kadar techizat odaklı iken özelliklerimizi nasıl keşfedeceğiz.. gerçekten ihtiyacımız ne acaba.. Araçlara ulaşmak ana amacımız haline dönüştüyse.. birileri artık kendi kendine sormalı.. Neden?

Salı, Şubat 25, 2014

Leb-leb-iciler...

>>>>Ketum....Ketumluk.....bir nevi, kısa kesmece..Hani işin özünü söyleyip, paylaşmak olsa, amaç; kabulüm....Ketum paylaşmaz..ilgi arttırıcı bir politika ile bekler..Manipülatördür..konuşmaları kısaltıp kısaltıp iletişimi minimize etmeye çabalar!..kese kese de hızlandık ya!..yanılgımız..eksildik..sesli harfleri tükettik önce..sonra baş harfleri sakladık..kelimeciklerimiz kısaldı..en az fikirlerimiz kadar......Gittikçe hızlandık.. kısaltılan iletişim becerimizle büyüdüğümüzü sandık..Gittikçe de gelişiyoruz ya! dostlar..konuşmadan yazmadan anlaşılmayı, görmeden bakmayı, duymadan dinlemeyi öğrenmeye çalışıyoruz..bildirilmiş bir Zeka gelişimi varsılı oluşturmaya çabalıyoruz.....
(Lebeleciler sülalesinden muhtazar efendi..Memleketi malum..)

Gölcük'te , 2014 (c) TOA
>>>>Yeni trend te; bu modanın takipçilerinden, benzerlerinden olmakta elbette kaçınılmaz...."ben biliyordum.", "ben biliyorum ya!.", "işte! (ben!) BEN demiştim."... telepatik maymunların inanılamaz evrimi olsa idi öngörümüz.. Eyvallah!.. Farklılığımızı göstermek için girilen bu yol da; bu Asosyalize trendi, uygulayabilecek kapasite de (ki öyle bir zeka da gerektirmiyor zannımca) ne çok insan var-mış arkadaş..Bir türlü benimseyemedim...İnsan evladı bazıları "paylaştıkça çoğalır" demişlerdi bana..inanmışım..aslına bakarsanız; sınırsız etkileşim, sosyal yaşantıda ki en büyük kazanımlarımızdan..sosyal medya da ki serbestlik ve sanal paylaşım ortamı da bunun göstergesi..umarım bu ihtiyaç; gerçek yaşamımızda da tüm samimiyeti ile hayat bulur....

Perşembe, Şubat 20, 2014

An..



Vizörüm
Bakınıyor
bir kilisede ..
O an
kanı çekilmiş,
göğe uzanan ellerim..
Adanmış..

Ellerim,
ahşap parmaklıklar altında
Tutsak..
Karşısında
dolanıyorum..
sönük şamdanların eşliğinde
inananların dehlizinde..
Fasit Karanlık..


tavandan son bi umutla salınıyor,
ilmiği boynunda,
Aydınlık..

işte!
Beklenen yolcu

mermer lahitlerin üzerinde
boylu boyunca uzanmış
terkedilmiş; 
içimiz...

TOA (2011)

Cumartesi, Şubat 08, 2014

Yanıyorum...

>>>>Üniversite ye başladığım yıllar.. ilk iki yıl devlet yurdunda kaldım.. Kalabalık ve ranzalarla dolu bir odadaydım.. Sınıfım ilerleyip, yaşım büyüdükçe, odam küçüldü.. (arkadaş grubumuz ile birlikte..) Artık, Seçici idik.. (siyasi görüşü..  bölgesi.. boyu.. dini.. tarzı....) ayrıştık.. küçük ve sınırlı sayıda insanla  samimiyetimiz arttı..... sıcak bir yaz günü.. sulu şakalardan birinde.. cam bir damacana su şişesi.. 10 yıllık bir arkadaşımın elinden kayarak kafama çarptı.. içi dolu idi.. ağır geldi.. (hal bu ki bu kadar eski bir tanıdığım ile yaşadığımız şehrin dışında, aynı ortamda olmayı bir şans olarak düşünmüştüm.. ) Hastane'ye acil den kaldırıldım.. Beyin kanaması geçirmiştim.. Yarım saat içinde ameliyata alındım.. Doktorlar ölümden döndüğümü söyledi..
>>>>;Yoğun bakım.. sonrasında hastane gözetimi.. Gözetim altında, oda arkadaşlarımın ölümüne şahitlik edişim.. Hayatımda edindiğim en önemli tecrübelerden biri oldu.. Acı...... Bazı tecrübeler, kalıcı izler bırakır.. etkilidir.. öğreticidir..


iznik te çoban kadın,  (c) TOA, 2013
>>>>Yaşam.. hayatta kalmak.. ölmemek ile yaşamak arasında ince bir çizgi olmalı idi.. düşündüm (yattığım yerden..).. bir yerde okumuştum.. "bazıları ölmek için, bazıları ise yaşamak için yaşar.." ölümü beklemek ile yaşamı güzel kılmak arasında net bir çizgi vardı.. öyle olmalı idi..  bazıları için hayat anlamsız ve boştur.. bir yaradılış destanın ince bir detayında bir özne bile değildir, onlar.. kağıdın dokusuna sinmiş boyanın nemi kadar, uçucu.. gidici.. Bazen de derler ki; hayat bir direniş, bir mücadeledir.. Kazanılması gereken.. yok edici.. yok olmamak için.. Korkular vardır.. korkarlar başaramamaktan.. olamamaktan.. becerememekten.. ki korktular da.. çalıştılar, başardılar.. sonuca ulaşamamak adına duyulan, derin korkularımız yerleştirilmişti, beyinlerimizin en derin köşelerine.. korku; bir öncelik, bir farklılık yaratma adına.. korku; ölümüne.. mutlak yok oluş.. sevgisizlik.. nefret.. tükeniş.. ölümün ta kendisi... anlamsızlaştıran ve tüketen korku.. korkuların en temel ve yegane kaynağıdır; ölüm..

>>>>;Yanmayı anlatan basit bir üçgen vardır.. Buna, yangın üçgeni de denir.. oksijen+ısı kaynağı+yanıcı madde bir araya gelirse, yanma gerçekleşir.. reaksiyonun sonucunda ise su, karbondioksit ve istenilen enerji üretimi vardır... Vücudumuzun enerji üretimi de benzer bir mantıkla oluşur.... (glikojen ve yağ  ın oksijen ile reaksiyonu enerji üretimi _ sonucunda ise karbondioksit ve su üretimi).. bu tipik bir yanma denklemidir.. aslında bizi terleten ve belki de zevk aldığımız çoğu eylem, bir nevi yanmadır.. yaşamak; yanmanın ta kendisidir..

Yolun başı , (c) TOA, 2013

>>>>Kimine göre yaşlanma, kimine göre bir yok oluş.. neden hala bazılarımız bu kadar heyecanlı ve bu enerjinin harcanmasında bu kadar arzulu.. o yaşam ki, enerjimi tüketen.. yaşadığımız her şeyi renklendiren.. o zamanlar hastane'de kararımı verdim.. "Hayaller de olmasa yaşamak neye yarar" demiştim.. O yüzden blogumun adını da hayalperest koydum..

Yandım, (c) TOA, 2013
>>>>Tarih boyunca aşk ı tanımlayan anlatan bir çok yazı yayınlanmış.. Bir Kadına duyulan aşk belki de bunlardan en kısır ve en yavanı.. kadınlara duyulan aşk için yazılan yazılar.. Cinselliğe duyulan aşk; bayağılık ve basitlikle suçlanmış.. daha bir çok aşk türü de var elbette.. Doğaya duyulan aşk, tanrılara duyulan aşk, sanata, sanatına duyulan aşk.. bir çok tutku ile birlikte anılan nice aşk.. Bense Çok defalar eleştirildim.. Maymun iştahlılık ve defalarca Aşık oluverişimle ilgili.. ben bir hayalperestim.. aşk a inanırım.. insanlara inandığım kadar... ben bir aşk çocuğuyum.. Aşk; benim doğamda var.. Hastane de geçirdiğim zamanlarda, yaşamımın ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu anladım.. istediklerimi yaşamak için ne kadar da kısa bir  sürem vardı.. (biliyorum..) her dakikamın, her saniyemin bir anlamı olmalı idi.. Dolu dolu yaşanan bir hayattan daha büyük bir ödül yoktur, insana.. en büyük başarımız hayatımızı anlamlı kılmaktır.. ne başkaları için.. ne bir rekabet için.. kendi başarımız içinse; asla.. (akışında yaşamak gerek..) kendimi yaşıyorum.. hayatımın doğa ile uyumunu her geçen saniye daha güzel algılıyorum.. Evet! çok güzel aşklar yaşadım ben.. sonu hüsranla biten, güzel aşklar... ama yine de değerdi.. kadınlara duyduğum aşklar sadece bir yansıması imiş.... İtiraf ediyorum.. En büyük aşkım, yaşama duyduğum aşktır..  
>>>>Hayata olan aşkımla yaşıyorum ben.. gün be gün.. bir portakal çiçeğinin kokusuna karışmış bir kadının kokusu ve yüzüme usulca dokunan meltem.. paçama sürtünen boynu bükük tekir.. yumuşacık.. ayağımın altında titreyerek sendeleyen, parke taşı.. buram buram tütüyor burnumda hala, sevişirken ki o tutku.. güneşin koynuma her sokuluşunda tekrar tekrar yaşıyorum, her sabah.. Ve biliyorum.. biraz daha yanıyorum.. Yaşadığım her gün.. 

ps:
>>>>;"Bir dağ sırasından diğerine tırmanmak gibidir, iyi yaşamak.. dağ sıraları bitince ölürsünüz.."  
DEWEY..

Pazartesi, Ocak 27, 2014

Samimi ahlak..

>>>>Bir huyumu pek sevmem, yine de genelleme yapmayı pek bir severim.. genel bir mühendislik hastalığı sanırım.. Yine bir genelleme.. işte!... Mesela..

Kovada Tutsak,  2014, (c)TOA
>>>>Ya standart ve türevleri bir yaşam tarzınız ya da birey olarak özgür bir yaşantınız vardır.. Başkası da olabilir mi? Belki!.. ikisi de bir seçimdir.. seçilebilir.. ilk seçenek standarttır.. Herkese benzersiniz.. moda yı takip eder.. popüler olana uyarsınız.. bu, sizi mutlu kılabilir.. Göze batmazsınız.. (en azından..) farkedilmezsiniz .. (uzun zaman..) bütün insanların bu tür bir davranış içinde olduğu bir sistemde, huzurlu bile sayılabilirsiniz.. Ama genelleme yapmayı ne kadar sevsem/sevsek te (genelleme yapma duygusu en iyi ve en güzelin BEN olduğu düşüncesi ile ilintilidir.. iradi olarak vazgeçmeye çalışma nedenim bu olsa gerek.. neyse!...) bildiğimiz bir şey vardır.. aynılıklar ve farklılıklar var olacaktır.. çoğunluk; benzerliklerini ve değerlerini yüceltme gayesindedir.. benzer Yayınlar.. reklamlar.. köşe yazarları.. best seller  yazarlar..... beslenir, yüceltilir.. Genele hizmet hareketi, sizi yarı yolda bırakmaz.. yaşatır.. Kolaydır...... 
>>>>>Farklılıklar  sorgulatır.. En ufak bir başkaldırış bile mükemmelleştirdiğimizi sandığımız idea yı sarsacaktır..  işte! bu alternatif sorgulama, gidilen farklı yol, grubun mükemmel ülküsünü sarsan bir virüs gibi algılanır.. Sert bir tepki ile karşılanır (fiziksel şiddete varan düzeyde).. Yok edilmeye çalışılır, yüceltilmeden.. Göze batırmadan.. 
>>>>>Son zamanlarda, Hırsız'lık ile ilgili suçlamalar var.. Herkes, Siyasileri suçluyor.. (öyle ya! insanımız çok ahlaklıdır!..) Toplumumuzda Ahlak karakteristik algılanır.. Ahlak, doğuştan kazanılır.. soy vardır; ahlaklı.. soy vardır; hırsız.. soy vardır; Kaltak, orospu.. Soy vardır;sadist ... (daha da uzatılabilir ya!) Ahlak algısı, düşünseldir.. Devletin arazisine ev yapan, aile babası.. bakkalın önünden çikolata çalan, canı çekmiş çocuk.. Mahalle de  onunla bununla yatmış, yoksul kadın.. Oğlu için ilişkilerini kullanan, Bakancık.. çalmamış, soymamış bakancık.. Sanırım aynı topraklarda yaşayan bizler için her bir örnek, farklı bir ahlaki anlam taşımaktadır.. Aynı dine mensup olanlarca bile.. (din konusuna girmek istemiyorum) Ee! peki genelleme.. Doğru!.. Yanlış!.. gerçek bunun neresinde.. nasıl olacak şimdi..?! Nasıl?.....
>>>>Bizim yapmadığımız her şeyi irdeleyip.. sorgulayıp.. yargılayıp.. suçlayıp.. diğerlerini (dahil olduklarımızı, aynısını uyguladıklarımızı) es mi geçeceğiz..?.. hepimizin baskıladığı ve ayıpsadığı, yapamadığı irrite olduğu şeyler vardır elbet.. Dedim ya! "Ahlak düşünseldir".. Ahlaklı insan, mantık zekası ile  bir yolu seçer.. Davranışının bir nedeni ve bedeli vardır.. Artıları, eksileri.. cesareti, arzuları.. göze aldıkları.. konumu ve gücü ile kararını verir.. kimse duygularından, dinin ulu oluşundan bahsetmesin!.. Bugün ki Ahlak; matematik zekamızın bir ürünüdür..

Manzaraya karşı, 2014 (c) TOA
>>>>Bir kadının, Duygusal bir ilişki yaşama talebi, ve karşılığında karşısındakine sevgisini sunması, mantıksal bir seçim ve onun sonucudur... (Mesela yine bir genelleme..).. Aslında duygusal olduğunu düşünen ve zanneden çoğu Kadın arkadaşımın, mantık zekasının bir aldatmacası ile kendini kandırdığını görmekteyim.. Beynin; kadının hislerinin önemsenmesi talebi, bir ihtiyacı karşılama adına kurulmuş basit bir denklemden başka bir şey değil.. (al gülüm-ver gülüm).. Ahlakçı söyleve sarılanlar.. dizginlemek istedikleri arzuları.. İradi mücadeleleri... tipik bir paradoks.. Özünde; Ahlakçıyım söylevi, bir nevi maskeleme bence.. (bkz. hacı-hoca...)
>>>>Söz ün özü: yaptıklarımız ve yaşadıklarımız da hislerimizin gücünü/etkisini kaybettiğimizden bu yana; AHLAK;  pragmatik tavrı ile bizi durumdan duruma farklı yaklaşımlarla (doğrularla) karşılamakta.. İnsanların gittikçe bilişsel zekaları ile hareket etmeleri, her farklı tavırda, her birimizi şaşırtıyor... Duygusal zeka  sahibi olduğumuzu sanmamız.. büyük bir yanılgımız.. Duygularımıza sığınarak yaptığımızı sandıklarımız ise bizi ummadığımız ve geri dönülmez noktalara taşımakta.. (hisleri öldürme- hayalperestleri aşağılama yargısı bakalım; daha nelere gebe bırakacak, bizleri..) Toplum olarak üç maymunu oynamayı bırakmadığımız sürece, samimi olmayan bir Ahlak anlayışı ve etik sorunlarla karşılaşmaya devam edeceğiz... Maalesef...

Cumartesi, Aralık 21, 2013

Du bakalım derken...

>>>>>Bu aralar, kafamda biriktirdiğim şeyleri, parça parça da olsa, yazmamın zamanının geldiğini düşünüyorum.. uzun zamandır yazmadım.. o kadar çok şey birikti ki!.. aklıma geleni, düşündüklerimi, bir kağıda, ana başlıklar halinde not almıştım.. Sınavımın bitiminde; "hepsini detaylıca bloguma aktaracağım." dedim, kendi kendime.. 
>>>>Gündemin değişimine paralel, -çiğnemeden yutulan lokmaların hazımsızlığı- sert ve ani değişimin rahatsızlıkları artık hayatımıza yansıdı.. takibi bırakın, olayın kendisini bile çözümlemekte sıkıntı çekiyoruz.. "ne oluyor ya!" şaşkınlığı, dört bir yanımda.. şapşalca bir sevinç ve isterik bir, vur kır  parçala tezahüratı.. herkes kendince bir komplo teorisyeni.. karmaşa, kavramsal.. çoğu arkadaşımın depresyonda olduğunu duyuyor, onları izliyorum.. kötümser bir tablo çizmek istemem elbette ama; umutsuzluk yavaş yavaş büyüyor.. düşünmeyi çok sevmeyen genelimize, yenileri de eklenmekte..

Gezi Soul, Free scene,2013 (C) TOA

>>>>;"Peki! sen öneriyorsun ki" derseniz; benden de tek bir ses çıkmayacaktır.. Ancak; Dinsizin hakkından imansızın gelmeMEsinin gerektiğini de biliyorum.. Cesur, iyi niyetli ve dürüst birileri vardır elbet.. Ama görünen o ki yaşananları daha sarsıcı yapmak, dibe vurmak, insanları sığındıkları ininden çıkaracak.. Destek şart.. toplum olarak, ülke yönetimine dahil olmaya yetecek güçse, içimizde  zaten mevcut.. gezi ruhu da buydu.. Siyasi bir tarafı olmayan gezi, sosyal bir kazanımdı, güzel ülkem için.. gündemi yaratanlardan, gündemi takip etmek, bu kadar hızlı değişimin olduğu bir ortamda, algılama sorunları yaşatıyor.. herkes kendi tarafından, kendince anlıyor.. Bense; tüme varım anlayışımdan son zamanlarda vazgeçtim.. Tümden gelim ile bakıyorum artık olaylara.. sonuçları "kime yarar sağladı" "kim çıkar sağladı" sorgusu ile değerlendiriyorum..bu belki; net bir neden-sonuç ilişkisi doğurabilir.. komplo teorisyeni arkadaşlarım içinse diyebileceğim; "sonuca bakın"; aktörleri orada daha net görebilirsiniz.. fakat bu gidişatı engellemeyecektir.. Gidişatta değişimin nasıl yaratılacağını ise bu devleti oluşturan insanlar ,bizler, bulacağız.. 
Aziz Nesin in dediği gibi "Du' bakalım ne(ler) olacak"

İyi niyet ?..

>>>>Kim dost, Kim düşman?!..O kadar aynı ki aldığımız tepkiler.. Dönüşler.. Tavırlar.. Dinleyişler..... Samimiyeti önceden tespit etmekse bir o kadar zor.. sadece samimiyeti mi?.. iyi niyeti.. dürüstlüğü..ve daha bir çok şeyi.. -Hele ki bütün kavramların ve tavırların bir birine benzediği, iç içe geçtiği, şu son zamanlarda..- Eğer bir kişinin iyi niyetini sorgulamak isterseniz.. Her kesin bildiği, çok basit bir soruyu sorun.. Aldığınız CEVAP size çok şey anlatacak.. 

Salı, Ekim 29, 2013

Anne, ben Boşnak mıyım?

>>>>Yarın 29 Ekim.. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 90. yılı... Medya da vs. her yerde yine şoven açıklamalar yer alacak.. Alıyor da.. Düşünmeyecek bazıları; Neden Cumhuriyet? Cumhuriyet nedir? diye.. Tıpkı diğer kavramları sorgulamadığımız ancak kulağımıza iliştirildiği hali ile kabul ettiğimiz gibi..

>>>>Eğer Cumhuriyet olmasaydı şu an ki başbakanımız, bazen konakladığı dolma bahçe sarayının bahçıvanı bile olamazdı.. Çünkü Saray'da bahçıvanlık bile, Osmanlı zamanında, babadan oğla geçen bir meslekti.. Bugünlerde; Cumhuriyetin tanımında yer alan ulusun; ulusalcılığın yok edilmesi süreci ile karşı karşıyız.. Şoven tavırları hiç sevmem.. Bugün o tavırları sergileyenlerin mücadelesini haklı çıkaracak politikaları görüyorum.. İnsanlar sürükleniyor.. Ürkütülerek saldırgan bir iletişim ortamına çekilmeye çalışılıyor.. Birileri bu cumhuriyetin 100. yılını görmek istemiyor.. (Herkesin istediği olacak değil elbet!..) Netice de yönlendirilen Şoven tavırlar da aynı hedefe hizmet etmekte.. yıkmak, dağıtmak... Her tür eylemi düşünerek uzun vadesini hesaplayarak gerçekleştirme zamanı artık.. Temel değerleri sahiplenip; duruşumuzu netleştirmemiz çok önemli..

>>>>Geçenlerde 13.İstanbul bienali haberlerini okuyorum.. Bienalin başlığı "Anne, ben barbar mıyım?" Sanatın toplum için yapılmadığını düşünsem de, toplumu harekete geçirdiğini düşünmekteyim.. Toplumları yönlendirme ve yahut maniple etme de öncü olduğu kanısındayım.. Çünkü duygusal zekamız; işaretler, semboller ve hatta farklı anlamlarda sözcüklerin kullanılması ile bilinç altına işlenmiş kodlar oluşturabilir.. Yanlış yönlendirilebiliriz.. Normal.. Bugünlerde sanatsal faaliyetler, kendiliğinden gelişen bir toplumsal hareket olan gezi olaylarını, çıkarları doğrultusunda yönlendirme niyetinde.. Kamusal alanların kullanımını bahane ederken, sözcüklerin seçimi ile Batı algısı olan Barbar Türkler kavramına dolayısı ile ulusal yapımıza gönderme yapılıyor.. Bu, aşağılık kompleksinin okşanarak birilerine yakın görünme durumunu ve gezi sürecinin buna alet edilmesini ben benimseyemedim.. Yazılanlar ise örtüşmedi kafamda..

Mostar, end of the War, Bosnia Herzigova 2011 (c) TOA
>>>>Karışık bir soy ağacına sahibim(en azından bildiğim kadı ile).. Üç dört etnik köken ve dini gruba mensup akrabalara sahibim.. Kısacası şanslı bir insanım.. Bildiğim kadarı ile hiç kimse herhangi bir ırkın safkan halini taşımıyor(Bunu araştırmak bile saçma belki de).. Dilin, Kültürlerin ve Dinlerin, insanlar değiştikçe, birbirleri ile iletişim kurdukça gelişen, değişen içeriklere sahip olduğunu biliyorum.. Kültür yaşayan sosyal bir organizma gibidir.. Değişim ise kaçınılmaz.. Ulus kavramı, bir arada olabilmek adına birleştirici bir tanım.. Şart olmasa da Gerekli.. Bugünlerde yıpratılmak, ismen silinmeye çalışılan Türk kelimesi, (pek kullanmayı sevmediğim bir sözcüktü) yıllar önce Bosna Hersek  ve Dubrovnik'te karşıma çıkmıştı.. Orada Hırvatlar, Boşnaklara, Türk olarak sesleniyordu.. Boşnaklar da Türkiye'den gelen misafirlerine hemşehrilerimiz diye hitap ediyorlardı.. Biraz da buruktular elbet!.. Çünkü bir parçası olduklarını düşündüklerini Türkiye'den ihtiyaç duyduklarında gerekli yardımı alamamışlardı.. Orada yaşananlar, her soykırım gibi Acı bir hikaye.. Detayına girmek istemiyorum.. Savaş suçlusu Sırp general Mladiç:
 "Bu,Türklerin bize yaptıklarının intikamı"
dememiş miydi.. ?!?!
Ön yargı ve barbarları aratmayan bir katliam.. Düşündürücü..
Taksim Gezi Park, İstanbul, 2013, (c)TOA

>>>>Bu devleti yöneten hükümetlerin ve vatandaşların hatalarını Devletimize, Bu sistemi layıkıyla işletemeyen yöneticilerin suçunu sistemimize (Cumhuriyet'imize) kesmeyelim.. Umarım çok sevdiğim ülkem için tartışmasız en ideal yönetim sistemi olan Cumhuriyetimize sahip çıkar; sonrasında, 100. yılını da tamamlatarak diğer ulus devletlerin arasındaki sağlam yerini aldırttırırız..

>>>>Hepimizin; Cumhuriyet bayramı kutlu olsun..

Cumartesi, Ekim 12, 2013

İletişim de bir Amatör...


>>>>Yıllar önceydi.. internetin  gelişmesi ile gelişen iletişim tekniklerini öğrenmeye çalışıyordum.. İletişim teknikleri nasılda hızlı değişti.. 
Bir arkadaşımla internet cafe işletmeye çalışırken ki heyecanımız daha dün gibi aklımda.. HTML dilini öğrenmek için internet sitelerini kurcalayıp öğrendiklerimizi ,günler süren emeğin sonrasında, birer site de buluşturmak.. 'Amatör'; benim sitemin adı idi.. Amatör nedir? sekmesinde, ne yapmak istediğimi anlatmıştım.. zamanın bir sanat dergisi editöründen olumlu bir eleştri dahi almıştım.. Amatör; insanların amatör uğraşlarını sergilebilecekleri bir platformdu.. Aslında amatör seven kimse kelimelerinden geliyor ve çıkarı olmadan sadece keyf için yapılan herşey olarak ta tanımlanıyordu, sitede.. Hobileri olan ve hayattan ,basit şeylerden keyif alabilen her birimiz amatör idik..

İznik te koşarken... , İznik, BURSA 2013 (c) TOA
>>>>İşte bu düşüncemin amacı maymun iştahlı anılan, çok yönlü, ilgili, hedonist bireylerin ifade edebilecekleri bir platform üretmekti.. Ki böyle bir yere ben şiirlerimi fotoğraflarımı ve yazılarımı koyarak işe başlamıştım.. Paylaşmıştım.. Sonra ki süreçte benim ilkemle parelellik arz eden bloglar çıktı.. İşte bu demiştim, büyük kolaylık.. Böylelikle sitemin tasarımsal detayları ile uğraşmaktan kurtulmuştum.. Ortak platformda -aynı amatör hisleri paylaşmasa bile- göstermek, anlatmak vb kısaca paylaşmakktan zevk alanların günceleri vardı.. Mükemmel insanların, harika doğalarını, dünyalarını keşfediyordum.. her fikre katılmıyordum tabi.. Bazılarımız telif haklarından bahsediyor, bazıları ise kopyala yapıştırabilirsin derken; kimilerimiz ise oldukça popülerleşiyordu.. Blogların takibi benim için inanılmaz keyifli idi.. Hala öyle.. İlk zamanlar kendi adımı kullanarak yazmama rağmen, blogumun akrabalarım tarafından keşfedilmesi nedeni ile başka bir isme ve linke taşıdım.. beni tanıyanlar tarafından için hiç değil, kimse tarafından bilinmiyorum rahatlığında yazabilmek, önemliydi.. buna ihtiyaç duymuştum.. yazmak özel bir şeydi benim için.. içimden geldiğince yazabilmek ve paylaşabilmekse, rehabile ediyordu beni.. Yalnız yaşama ben bloglarla adapte oldum.. Ama Blog yazarlığı sanki yeni moda bir pop star yarışmasına doğru dönüşmeye başladı.. İnsanlar ne kadar özel, ne kadar aykırı olduğunu gösteriyorlardı sanki!.. bir kısım, yenilikçiler, yaygınlaşmanın verdiği çoğunluk hissinden olsa gerek, yeni arayışlara girdiler.. 
>>>>Facebook tr yoktu, o sıralarda.. Ben de internette surf yaparken, yabancı bir sitede reklamını görerek üye olmuştum.. O zamanlar tr den katılımcı yoktu... Facebook; Sosyal medya kavramını doğurdu.. Çünkü paylaşım hızı ve türevleri inanılmaz artmıştı.. Fb ta bir nevi kişisel portfolio veya albümdü.. Maddi bir çıkar yine yoktu.. Ama blog ta ki üretken ve özgün paylaşımlar fb ta pek olamadı.. İnsanlar özgün paylaşımlar yerine başkalarının kalıp iletilerini yönlendiriyordu.. FB sonrasında timeline ile  canlı yazılan bi otobiyografi oluşturmak istendi.. Neticede hedef yine günce mantığına yöneldi.. Gerçek İsimleri ile varolmuş hesaplarda, insanların dürüst olma cesareti, ülkemizde hala yok.. FB;  'Kim ne yapıyor?' merak duygusunu çok hızlı bir şekilde aktardı.. Çok önceden duymuş olduğum 'sneezers' methodu ile kişileri izletiyordu.. Veriyi yayıyordu.. Bu Aralar nickname kullanan bir çok face hesabına şahit oluyorum..artık amacını aşan Rahatsız edici paylaşımlar var.. Yeni nesil ve bazıları yeniliklerin peşine düştü yeniden..
>>>>Twitter; aslında FB durum bildirimlerinin özelleştirilmiş bir hali idi.. Aklımızdan geçeni anında paylaşalım.. 'anlık metaforlar yaratalım' esprisini taşıyordu.. çünkü hız önemli idi.. artık cep telefonları üzerinden anlık paylaşımlar vardı.. retwitler büyük bir gösterge idi.. baştan popülist idi.. bu bir nevi hazır cevaplık ve zeka uygulaması gibi geldi bana.. Benimse Pek ilgimi çekmedi.. Çünkü izlediğimde yine yeniden nickler vardı işin içinde.. Bloglarda ki samimiyet duygusunu yakalayamadın twitter da.. Durumsallık hat safhada idi.. bugün nefret ettiğini söylerken yarın çok sevdiğini söyleyebiliyordu insanlar.. çerçeveler kalıplar yok ediliyordu.. Bu günümüzdeki kavram kargaşasının temel göstergelerinden biri aynı zamanda..
>>>>Geçenlerde psikiyatr bir arkadaşım, çok yüzeysel yaşadığımı, derinleşmemin; beni ve değerlerimi anlamaları adına önemli olduğunu söyledi.. Uzun zamandır yazmadığımı farkettim.. Gerçi o, ilişkimde ki derinleşmeyi kastetmişti.. Derinleşmekse kendi ile barışık insanların bir arada yapabileceği bir yapı gerektiriyor..
>>>>sBloglarda ki derinlik bence hiç birinde olmadı.. Belki de orjinal içten ve özgün paylaşımları sevdiğim için hala burdayım.. Saf ,bakir,masum ruhları arıyor ve onları yazılarında da olsa yaşıyorum.. Gerçekten amatörce Keyifle yazmaya/paylaşmaya devam ediyorum..